Kayıtlar

Temmuz, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GÖNÜL GÖZÜ

Adamın biri, Güneşli bir gün ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezinirken yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa : - Buraların yabancısıyım... Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler... yerini biliyor musun? Çocuk; Arabanın penceresini iyice açtıktan sonra : - Ben de buraya ilk defa geliyorum demiş. Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde! Adam ; Çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını? sormuş. Çocuk: - Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş. Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten. - İyi ama, demiş adam ; bunların parktan değil de, tek bir ağaçtan gelmediğini nereden biliyorsun? - Çocuk ; Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez, diye yanıtlamış. Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız. - Adam ; Gözlerini hafifçe kısarak denileni

KİME İNANALIM?…

Bilimde araştırma, inceleme, gözlem vardır. Yeni bulgulara ulaşıldığında eski veriler etkinliğini kaybedebilir. Bilimde değişim olma olasılığı her zaman söz konusu olabilir. İşte biz bu değişimi bazen zamanında takip edemiyoruz, bazen de bu değişiklikler halka vaktinde ulaşamıyor. Özellikle bazen doğru beslenme konusunda yetersiz ve zamanı geçmiş verileri neden hala kullandığımızı anlamlandıramıyorum. Farklı bir çalışma okudum ve önce inanmak istemedim, fakat sonra kendi kendime sormadan edemedim nasıl yani?... Hadi bakalım..! Senelerce bizlere yumurta yedirmediler, sonra tereyağını yasakladılar, hayvansal yağları hayatımızdan çıkarttılar, en son da tuzu kestirdiler! Yıllar önce Dr. Mehmet Öz, ülkemizde bir TV programında konuk olmuştu ve uzak durulması gereken 3 beyazı şöyle tarif etmişti: Un, şeker ve süt! Önce şaşırmış, sonra tuz yerine süt demesini heyecanına ve kırık Türkçesine yormuştum. Çünkü 3. zararlı beyazın tuz olduğundan hepimiz çok emindik. Özellikle asit

VE KADINLARIMIZ

Sosyal medya gruplarından birinde arkadaş olduğum ve İtalya'da yaşayan bir Türk hanımefendinin İtalya'daki bir etkinlikte konuşması isteniyor ve hanımefendi de "İtalya'da bir yıl içinde altmışaltı kadının katledildiğini ve bunun bir vahşet ve utanç olduğunu ifade" etmiş. Konuşmasını da detaylarıyla bizimle paylaştı. Bu hanımefendi bizim ülkemizi ve yaşanan olayları takip etmeğe çalışsa da bizzat burada yaşayan ve duyarlı bir insan kadar olaylara hakim olamayacağını, İtalya'da yaşanan kadına şiddet olaylarının da çok üzücü ve utanç verici olmasına karşın; bizim ülkemizde sadece altı ayda 136 kadın eşi, arkadaşı, sevgilisi veya abisi tarafından katledildi ve ayrıca 114 kadın ise şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Yargılanan kadın katillerine ise verilen indirimler bu yıla damgasını vurdu, dediğimde ise inanmak istemedi. Ben de herkes kendi gerçekliğini baz alıyor dedim. Evet kadınlara karşı bir çok ülkede saldırı ve kötü muamele, ölüm olayları oluyor anca

BAKIŞ AÇISI

Bu ülkede belki birçok insan, kazandığı parayla günlük rutin ihtiyaçlarını bir şekilde karşılamaya çalışır. Ancak bir insan kazandığı parayla sadece karnını doyuruyorsa yeterlidir diye düşünmek doğru olmaz. İnsanlar yaşamak için sadece karınlarını doyurmaya ihtiyaç duymazlar. İnsanların sağlıklı yaşayabilmesi için öncelikle sağlıklı beslenmesi, giyinmesi, temizliği, sağlıklı düşünebilmesi için çalışması, seyahat etmesi, kitap okuması, tiyatroya gidebilmesi gereklidir. Bu ihtiyaç listesi son derece insani ve makuldur. Yani sadece karnını doyurabilen insanın maaşı yeterlidir gibi düşünmek hiç isabetli değil. Biz düşünen varlıklarız. Aynı zamanda geleceğimizi de güvence altına almak isteriz. Bir ömür boyu çalışıp bir ev ve araba sahibi olabilmek için mücadele ediyorsak, onun dışındaki sosyal, kültürel ve psikolojik ihtiyaçlarımızı karşılayamıyorsak, birey olarak mutsuz, umutsuz ve karamsar insanlar olmamak mümkün değil. Özellikle emekli olduktan sonra ekonomik pr

OKU

XII. yüzyılda yaşayan, o dönemin bilim, felsefe, tıp alanlarında oldukça kıymetli çalışmaları olan İbn-i Rüşd, dönemine göre çok ileri bilimsel çalışmalar yaptı. Gözdeki retina tabakası ve çalışma şekline ilişkin açıklamaları da tıp dünyasında çığır açmış olup, tıp tarihinde gözdeki retina tabakasının fonksiyonunu ilk defa bilimsel açıdan izah eden alim olarak gösterildi. İbn-i Rüşd, 1184 yılında halifenin vefatıyla yerine geçen oğlu Ebu Yusuf Ya’kub el-Mansur döneminde sarayda özel hekim olarak çalıştı. El-Mansur İbn Rüşd’e saygıda kusur etmese de, araya giren bazı insanlar ve bir takım yanlış anlaşılmalar sebebiyle gözden düştü. Halife, İbn Rüşd ve tüm felsefeyle ilgilenenleri sürgün ederek tüm felsefi eserlerin yakılmasını emretti. İbn-i Rüşd ile kitaplarını yakıp kendisini camide linç etmek isteyenler arasında şu konuşma geçti: Avam: "Sen dinimizle savaşıyorsun.", İbn-i Rüşd: "Hayır, ben cahilliğinizle savaşıyorum!"