ANNE BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK?..

Biz kimden kaçabiliriz? Düşmanımızdan, suç işlemişsek polisten, vergi memurundan, kötü anılarımızdan,borç aldığımız kişiden diye seçenekleri çoğaltabiliriz değil mi? Ya kendi gerçekliğimizden kaçıyorsak!... "İnsanın kaçamıyacağı en büyük otorite kendi vicdanıdır" der Doğan Cüceloğlu. Bir insana değer vermek, özen göstermek, onun kıymetini bilmek te bir kültürdür. Ötekileştirmeden, insan olduğu için sevmek gerek. Sevgi, bu dünyada oksijenden sonra en büyük bileşendir. Toplumsal iki yüzlülük diye bir şey olduğuna inanıyorum. Yani çevresindeki insanların tepkisini çekmemek, hatta beğeni toplamak için bazen tribünlere oynar insanoğlu. Olmadığı gibi davranır. 1535'te bir Osmanlı padişahı küpe takabilir, ama bugün ülkemizin özellikle bazı şehirlerinde hiçbir erkek buna cesaret edemez. Eğer öyle olmasa bu kadar sorunlar yumağı olur muydu bu toplumda? Bir kadın evlilik dışı çocuk yaparsa, başta kendi ailesi olmak üzere hemen herkes tarafından dışlanmaya mahkumdur. Ama bir erkek aynı şeyi yaptığında, toplumsal olarak pek fazla tepki çekmez. Hele bir de dini nikah yaptıklarını iddia ederlerse, hemen herkes sıraya girip tebrik eder. Evlilik dışı çocuklar elbette dünyaya gelmesin. Ama bunu önlemenin en önemli yolu, çocuklarımızı öncelikle eşitlikçi bir anlayışla eğitmek, ahlaki değerleri yaşayarak rol model olmak ve onları koşulsuz sevmektir. Ebeveynler olarak çocuklarımıza onları sevdiğimizi, sevildiklerini hissettirmeliyiz. Gerçekten de bazı anne babalar çocuklarını sevmiyorlar, bir de bu sevgisizliği sonuna kadar hissettiriyorlar. Şimdi bazı kişiler anne baba çocuğunu sevmez mi, olur mu böyle bir şey, diye düşünülebilir. Şunu rahatlıkla ifade etmek isterim ki, bazı ebeveynler çocuklarını gerçekten sevmiyor. Örneğin partneriyle arası pek iyi olmayan bir eş, kendisine değil de ona benzediği için çocuğunu sevmiyor. Ya da sosyo-kültürel farklılıklar nedeniyle eşlerin aileleri birbirlerini reddetmeye yöneliyor. Dünyaya gelen torun da otomatik olarak dışlanmış oluyor. İyi insan yetiştirmenin ve iyi toplum yaratabilmenin yolu çocukları şımartmadan, ayırmadan, ötekileştirmeden sevmekten geçiyor. Yoksa bu toplumun zamanla daha iyi olacağı falan yok. Toplum, tarihsel gelişme içinde, aynı toprak parçası üzerinde birlikte yaşayan ve ortak bir uygarlığı olan, yaşamlarını sürdürmek, birçok temel çıkarlarını gerçekleştirmek için işbirliği yapan insanların tümüdür. Süreç içerisinde bu birlikteliği devam ettirmek için yazılı ve yazısız kurallar ortaya çıkar. Bu kuralların yazılı olanlarına yasa, yazısız olanlarına da ahlak(?) diyoruz. Yazısız kurallar bazen yazılı kuralların önüne geçebiliyor. Örneğin, hırsızlık yaparsanız bu utanılacak ve ceza alabileceğiniz bir durum ortaya çıkarır. Eğer kimse bunu bilmiyorsa ne olur, hiç bir şey. Eğer vicdanınız varsa rahatsız olursunuz, ama varsa?... Bugün bir dizi film izledim. Sevgisizliğin nelere yol açabileceğini, insanların ötekileştirildikleri takdirde ne kadar kötüleşebileceklerini, toplumsal tepkiden çekinen ebeveynlerin de ne kadar çirkinleşebildiğini gözlerimizin önüne serdi. Filmin adı mı? Başlıkta...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM