MAZİ
Pirinç ayıklanırdı evlerde yemeğin yanına pilav, ya da dolma içi için. Kese
kağıdıyla gelirdi eve her şey, poşet moşet bilmez, onlarada 25 kuruş ödemezdik. Bakkaldan manavdan ya da
pazardan fileyle dönerdi annelerimiz babalarımız. Geçen gün evi toparlarken buldum bir tane file. Hatırladım hemen büyük teyzemden yadigar. Sadece Sana yağını ve zeytin yağını bilirdik.
Ayrıca Vita yağının boş kutularına çiçek ekerdi annelerimiz ablalarımız...
Radyoda dinlediğimiz arkası yarınların ve maçların hala tadı damağımda, Halit
KIVANÇ, Orhan AYHAN, Necati KARAKAYA. Onlardı spikerlerimiz. Servis nedir, onu
da bilmezdik okula giderken. Bizden büyük ablaların eteğine yapışır,yarım saatlik yolu öyle
giderdik okula. Şimdi kocaman servis aracında çocuk unutuyorlar! Yoğunluktan mı yoksa yorgunluktan mı bilemediğim. Radyoda dinlediğimiz arkası yarınların ve maçların hala tadı damağımda, Ama bizim lapa
lapa kar yağsa da kapanmazdı okullar. Sadece pazardan pazara yıkansak ta ne
kepeklenirdi saçımız, ne de erkenden kirlenirdi bedenimiz. Kalıp kalıp zeytin yağılı yeşil sabunları kullanırdık. Bir de kil bulduysak üstüne, ipek gibi olurdu saçlarımız. Hele ruhumuz, saygımız,
onlar hiç kirlenmezdi. Çoğumuz ingilizceyi Mr ve Mrs BROWN’dan öğrendik işte çat
pat. At the picnic, at the sea'yi de öyle. Çizgi filmleri de bilmezdik. Zaten
çizgi film izleyecek televizyonumuz da yoktu. Çizgi romanlarda yaşardık aşkı.
Teksas, Tommiks, Zagor, Mandreke her gün okuduğumuz kitaplar arasında birinci
sıradaydı. Okuyan okumayanla değiştirir, maceradan maceraya koşardık onlarla. Sonra bir de Redkit çıktı ki hep at sırtında,Daltonları yaklamak için.
Şarkılar dinlediğimiz plaklar, 45’likti. Öyle büyük stüdyolar değil, küçük
plakçı dükkanları vardı. Hoparlörleri dışarı konur, akşama kadar kayıt
yaparlardı.. Saklambaç gazetesi, Hey, Ses dergileri okurdu mahalledeki ablalar.
Yazlık sinamalar yaz akşamlarının vazgeçilmeziydi. Her mahallede duvarda ya da
direkte afişleri asılırdı yeni gelen filmlerin, bir de gelecek hafta oynayacak
filmin. Kötü adam Erol Taş, Ekrem Bora'ydı. Kızların hayalindekiler Kadir
İnanır, Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Göksel Arsoy, erkeklerin hayalindekiler Türkan
Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik'ti. Ve ismini sayamadığım ne çok sanatçılar
vardı, sanki ailedendi hepsi. Yazlık tatil köyleri falan bilmezdik. Koca bir yaz
mahallede sokakta geçerdi. Bizim için yazlık da, kışlık da, tatil köyü de
mahallemizdi. Sıcaktan kavrulsak da yazı, soğuktan donsak da kışı da aynı
derecede severdik. Anne, baba, abla, abi, kardeş, arkadaş, konu komşu, güzel
güzel geçinip giderdik işte. Bizler güzel çocuklardık, sosyaldik, elektronik
yalnızlık içinde değildik. Maalesef şimdi devir çok değişti. Elbette değişim hep
olacak. Ancak arkadaşlık, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma, sevgi,
saygı ve bizi biz yapan değerlerimiz, sonuç olarak toplumsal temellerimiz hiç
değişmeseydi keşke.Belki kocaman kalabalıklar içinde yalnız hissetmezdik kendimizi. Sevgiyle kalın...
Yorumlar
Yorum Gönder