KADIN OLMAK

Bir arkadaşım tam iki yıldan beri üç ayda bir adliye koridorlarını arşınlıyor ve duruşma bittikten sonra göz yaşları içinde yine boşanamadığını anlatıyor. Hatta altı ay önceki duruşmada üzüntüsünden dayanamayıp duruşma salonunda hüngür hüngür ağladığını ifade etti. Boşanma nedeni de eşinin kendisini başka bir kadınla aldatması. Üstelik oğlu da babasının annesini aldattığını ve eve gelmediğini Hakime anlatıyor. Ne yazık ki arkadaşımın duruşmaları ve mahkeme koridorlarını arşınlaması yakın zamanda bitecek gibi görünmüyor. Kadın aldatılmayı kabul etmiyor, fakat kocası duruşmalara bile katılmıyor. Böylece süreç uzadıkça uzuyor. Geç gelen adalet, adalet olur mu? Arkadaşımın ruh sağlığı elden gitti. Kullandığı antidepresan sayısı her geçen gün artıyor. Boşanamamakta aynı zamanda bir tür psikolojik şiddet değil midir? Evlilik, özellikle ülkemizde kadınlara aşırı sorumluluk ve görevler getiriyor. Ayrıca evlilik olayında kabul etsek te etmesek te sadece iki kişi değil, aynı zamanda iki aile de evleniyor. Acı, ama gerçek bu. Çünkü genel olarak erkek çocuklar büyütülürken ebeveynler daha rahat davranıyorlar. Erkek çocuk soyun devamı olarak kabul ediliyor ve aynı zamanda annelerin koruyucusu olarak da görülebiliyor. İşte, daha küçük yaşta yukarıda ifade etmeye çalıştığım vasıflar erkek çocuğa yüklenince, büyüdüğünde de kendisinin kadından daha üstün olduğunu düşünmeye başlıyor. İyi eş seçmeniz maalesef yeterli değil. Aynı zamanda anlaşabileceğiniz ve iyi kayınvalide, görümce, kayınpeder, kayınbirader de seçmek zorundasınız. Ayrıca kadın boşanmak isterse, önce kendi ailesinden ve yakınlarından tepki alıyor. "Niye boşanıyorsun? Aç mısın, açıkta mısın?" gibi bitmek bilmeyen saçma sapan sorular hız kesmeden sıralanıyor. Bir Allahın kulu da sormuyor; "Kızım sorun ne, gerçekten anlaşamıyorsanız boşanmak senin en doğal hakkın." diye. Toplumsal algımız kadın boşanamaz, boşanırsa adı dul olur ve bütün hem cinslerimden özür dileyerek yazıyorum, dul kadın demek erkekler tarafından daha kolay elde edilebilecek kadın olarak düşünüldüğü için kimse kızının ya da kız kardeşinin boşanmasını kolay kolay kabullenmiyor. Ayrıca erkek de karısını her ne olursa olsun boşamak istemiyor. Bazen espri olarak duyabiliriz, ancak; "Ya benimsin ya da kara toprağın!" anlayışını da maalesef bir çok erkeğin içselleştirdiğinin farkındayız. İki gün önce Edirne'de genç bir kadın, boşanmak üzere olduğu eşi tarafından bir parkta hunharca öldürüldü. Geride dört yaşında bir kız çocuğu, acılı ve gözü yaşlı bir aile, bir de hem öfkeli hem de "Ya bizi de birileri öldürürse?" diye tedirgin olan başka kadınları geride bırakarak sonsuzluğa gitti. Maalesef kadına şiddet hız kesmeden hatta her geçen gün biraz daha artarak devam ediyor. Kanun koyucular caydırıcı cezalar getirmedikçe ve uygulayıcılar da ivedilikle çözüme odaklanmadığı sürece kadın katliamının ve şiddetinin bitmesi de pek mümkün görünmüyor. Bugün tanımadığınız bir kadın öldürülmüş olabilir. Ancak yarın sıradaki kurbanın kim olacağını sorgulamamak için Hükümetin, dahası Adalet Bakanlığının acil önlemler alması gerekiyor. Türk töresinde kadına saygı esastır, hayatı eşit bir şekilde paylaşmak ve boşanırken de eşit olmak vardır. Bizim töremizde kadına el kalkmaz. Yobaz Arap anlayışının da dinle yada İslamiyetle kesinlikle alakası yoktur. Atatürk yobaz Arap anlayışını ortadan kaldırmak için Türk Medeni Kanununu İsviçre'den örnek aldı ve bizim toplumuza uygun hale getirerek uygulamaya koydu. Atamızı saygı ve minnetle anıyorum. Kadına el kalkmadığı ve şiddetin olmadığı yarınlar görmek dileğiyle. Sevgiyle kalın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM