Kayıtlar

Mayıs, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SEVMEK İSTEMEYEN

13.. yüzyılda Papa 9. George: "Kediler şeytandır, onları öldürün!" diye fetva vermişti. Avrupa'daki insanlar da Papanın sözüne inanarak kedileri katledince, bütün sokak ve caddeleri fareler sardı. Farelerden yayılan veba hastalığı sonucunda Avrupa'da tam yirmibeş milyon (25.000.000) insan öldü. Ayrıca Amerikalı seyyah Mark Twain, 1867 yılında İstanbul’a geldiğinde şöyle yazmıştı:“Hayatımda hiç bu kadar mahzun bakışlı ve kalbi kırık sokak köpekleri görmedim.” O kalbi kırıklara dair bir hikâye de ben anlatmak isterim. “Manca” diye okunan İtalyancadaki “mangia” kelimesi “yemek” anlamına gelir ve Galata'daki Venedikliler vasıtasıyla Türk diline “mancacı” diye bir kelime geçmiştir. Osmanlı’da sokak hayvanlarına bakan insan ve vakıflara "mancacı" denirdi. Cami önlerinde hayvanlara özel peksimet dağıtılırdı. Evlerin önünde su ve mama kabı, doğum yapacak havyanlar içinse samandan yataklar bulundurulurdu. Mancacılar sadece sokak hayvanlarını değil,

MÜFREDAT

Etnik kökenimizin ne olduğunu ya da nereden geldiğimizi hemen hepimiz biliriz. Bilmemizde de sakınca yok. Aksine hepimizin bu gün bir arada yaşama isteği var ve biz geçmişte de bir arada yaşadık. Yani ortak bir geçmişi kurup paylaştığımız gibi bugün de birlikteyiz ve daha da önemlisi geleceği birlikte inşa edeceğimize olan inancımız tamdır. Yani bizler Türk Milleti'nin birer parçasıyız, kader birliği yapmış ve bütün zorlukların üstesinden birlikte gelerek kendimize özgü yeni bir devleti Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde dişimizle, tırnağımızla, hatta canımızla bedel ödeyerek kurmuş insanlarız. Milliyetçilik sadece ülke sınırları içinde yaşayanlara her konuda eşit ve adil olmak, sınırlarımızın varlığını korumak değildir. Aynı zamanda ülke sınırları içinde yaşayan kişileri aynı değer ve hedefte bir arada tutabilmektir. Yani Atatürk milliyetçiliğinde etnik kökeni önemseyen, kafatasçı faşist bir anlayış asla söz konusu değildir. Atatürk'ün:"ne mutlu Türküm diy

İBRAHİM

Bir öğretmenin en büyük silahı kalemidir, bilgisidir; ancak tabanca asla değildir. İbrahim Oktugan'ı tanıyor musunuz diye sorsam, sanırım bir çoğunuz son bir kaç günden beri adını haber bültenlerinde duyduğunuzu söyleyeceksiniz. Hani şu "Öğretmen ve öğretmen emeklileri ek iş yapsınlar, çalışsınlar." diye akıl veren bazı siyasiler var ya; işte o siyasilerin dediği gibi YETMİŞ DÖRT yaşında bile çalışan bir öğretmendi. Eğer Iraklı öğrencisi İbrahim öğretmeni tabancasıyla kurşun yağmuruna tutmayıp canını almasaydı bu gün yine çalışıyor olacaktı. Biz neden bu kadar yoksullaştık da yetmiş dört yaşında bile çalışmak zorundayız? Ayrıca neden topluma yön veren, olmazsa olmaz mesleklerden biri olan öğretmenlik mesleği sıradanlaştırılmaya çalışılıyor ve bu mesleğe başlayabilmek siyasilerin insiyatifine bırakılıyor? Benim zamanımda "Öğretmen Yeterlilik Sınavı"na girdikten sonra atamanız yapılıyordu. Yapılan sınav çoktan seçmeliydi ve mülakat yoktu. Dolayısıy

SEVİLLİ

Bugün sadece Türkiye'de değil, bir çok Avrupa ülkesinde de Hıdırellez Kutlamaları vardı. İki yıl önce tam bu zamanlar İspanya'daydık ve hava sıcaklığı güneye doğru gittikçe artmıştı. Sevilla'ya geldiğimizde sıcaklık bir anda 18'C den 30 derecelere yükselmiş, yanıma aldığım spor ayakkabısı ayağımı yara yapınca, sandalet almak istedim. Fakat günlerden perşembe olmasına rağmen bütün dükkanlar kapalıydı ve insanlar tıpkı Edirne'deki gibi rengarenk giysilerle eğlence alanına doğru akın ediyorlardı. İş yerlerinin kapalı olmasının nedeni de "Sevilli Bayramı" olmasıymış! Peki insanlar neyi kutluyor veya niçin eğleniyor diye sorduğumuzda da bizdekine benzer bir hikayeden söz ettiler. Ritüelleri de aynı bizimki gibi. Gelinle damat elbisesi giymiş gençler faytonla yollarda geziyor, sokaklarda flamenko gösterileri yapılıyor, akşam da coşkulu bir festival ve kutlama var. İnsanlar hayata daha pozitif bakabilmek, biraz moral sahibi olabilmek ya da inan