MÜFREDAT

Etnik kökenimizin ne olduğunu ya da nereden geldiğimizi hemen hepimiz biliriz. Bilmemizde de sakınca yok. Aksine hepimizin bu gün bir arada yaşama isteği var ve biz geçmişte de bir arada yaşadık. Yani ortak bir geçmişi kurup paylaştığımız gibi bugün de birlikteyiz ve daha da önemlisi geleceği birlikte inşa edeceğimize olan inancımız tamdır. Yani bizler Türk Milleti'nin birer parçasıyız, kader birliği yapmış ve bütün zorlukların üstesinden birlikte gelerek kendimize özgü yeni bir devleti Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde dişimizle, tırnağımızla, hatta canımızla bedel ödeyerek kurmuş insanlarız. Milliyetçilik sadece ülke sınırları içinde yaşayanlara her konuda eşit ve adil olmak, sınırlarımızın varlığını korumak değildir. Aynı zamanda ülke sınırları içinde yaşayan kişileri aynı değer ve hedefte bir arada tutabilmektir. Yani Atatürk milliyetçiliğinde etnik kökeni önemseyen, kafatasçı faşist bir anlayış asla söz konusu değildir. Atatürk'ün:"ne mutlu Türküm diyene" sözünde de ifade ettiği gibi önemli olan O aidiyeti hissedebilmek ve inanmaktır. Ayrıca bütün ilkeler birbirinin tamamlayıcısıdır. Oysa yeni hazırlanan milli eğitim müfredatına baktığınızda milliyetçiliğin içi boşaltılmıştır tıpkı laiklik ilkesinin içinin boşaltılması gibi. Atatürk ilkeleri aynı zamanda milli eğitim sisteminin de ayrılmaz temel ilkeleridir. Onaylasak ta onaylamasak ta bugün özellikle Suriyelilerin yoğun bir şekilde vatandaşlığa kabul edildiğinin hepimiz farkındayız. Atatürk ilkeleri olmadan ve bu eğitimi vermeden Suriyeli çocukların ülkemize entegrasyonunu nasıl sağlayacağız? Yapılan araştırmalara göre 2050 yılında Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin nüfusu 40 milyon civarında olacak. Atatürk ilkelerinin yeni müfredatta sadece "İnkilap Tarihi" derslerinde değil, özellikle "Değerler Eğitimi" bölümünde de detaylı bir şekilde yer alması zarurettir. İngiltere'de (Birleşik Krallık) Milli Eğitim Sistemi 1860 yılından beri aynıdır. Sadece güncel bilimsel veriler değiştiğinde ya da tarihsel açıdan önemli olaylar olduğunda bu olaylar ders kitaplarına ekleniyor. Ancak Milli Eğitimin temel içerikleri,asıl esaslar kesinlikle değiştirilmiyor. Yazdığım örnek neredeyse bütün Avrupa ülkeleri için de geçerli. Çünkü modern dünyanın kuruluşunda yer alan hiç bir ülkede hükümetler değiştiğinde veya yenilendiğinde eğitim sistemi değişmez, değiştirilemez. Milli eğitim siyaset üstüdür ve Devletlerin varlık sebebidir. Oysa ülkemizde bırakın Hükümetleri, neredeyse başa gelen her Milli Eğitim Bakanının ilk icraatı sistemi ve müfredatı değiştirmek oluyor. 22 yıldan beri aynı siyasi parti tarafından idare edilmemize karşın, milli eğitim sistemi ve müfredatı her bakan geldiğinde "günümüz koşullarına uygun olmadığı" gerekçe gösterilerek değiştirildi. Şimdi de önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren yeniden değiştirilmeye çalışılıyor. İyi de niye böyle yap-boz tahtasına döndü? Devam etmekte olan bir Hükümetin yeni Bakanı neden milli eğitim sistemi ve müfredatını değiştirmek ister? Madem eskisi güncel ve çağımıza uygun değildi, neden uygulanmasına izin verildi? Her canı isteyen, istediği zaman neden milli eğitim sisteminde değişikliğe gider? Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerçekten çok büyük mücadelerle ve binbir güçlükle kuruldu. Bu noktada kuruluş şekli ve kurtuluş savaşı açısından dünyadaki ilk örnek bizim Devletimizdir. Yani Devletimizin özellikleri ve anlayışı halkın ihtiyaç ve günün gerekleri dikkate alınarak hazırlanıp uygulamaya konulmuştur. Atatürk'ü ve laikliği silmeye çalışmak şah damarımıza bıçağı saplamaktır. Hiçbir zaman dilemem, ancak bir gün böyle bir şey olursa, öncelikle bu işe sebep olanların pişman olacaklarına eminim. Bu ülkede kimse kimseye karışmaz, karışamaz. Çünkü biz demokrasiye inanıyoruz. Tutunacak başka dalımız yok, bizim bizden başka dostumuz da yok. Milliyetçiliği göz ardı ettiğinizde de bu ülkenin en önemli birleştirici anlayışını yok saymak olur. Fransa'ya gittiğinizde kimse sizinle ingilizce konuşmaz. Çünkü çok milliyetçiler ve dillerine sahip çıkıyorlar. Oysa Fransa'da hemen herkes ingilizce bilir; fakat konuşmaz. Bizde ilginçtir yeni sistemde sadece ingilizce müfredatı değişmemiş, ilkokuldan itibaren de ingilizce görüyor öğrenciler, fakat ingilizce bilen ve konuşan kişi sayısı da çok çok az maalesef. Çünkü ingilizce ve genel olarak yabancı dil dersi sadece teorik olarak dil bilgisi açısından öğretilmeye çalışılıyor. Uygulama, yani pratik yok. Bu noksanı neden gidermezler, anlamış değilim. Eğer güçlü bir eğitim sistemi kurmak istiyorsak, öncelikle milli, laik, çağdaş ve bilimsel olmak zorundadır. Bütün okullar ücretsiz olmalıdır. Avrupa ülkelerinde bir iki istisna hariç bütün okullar Devlet okuludur ve ücretsizdir. Hatta vatandaşın maddi durumuna göre öğrencilerin okul giderlerinin büyük bölümü de Devlet tarafından karşılanmaktadır. Eğer öğrencinin ailesinin durumu iyi değilse yemek ücreti, ulaşım da dahil bütün giderler ilgili Devlet tarafından karşılanır. Ve bu durumda ebeveynlerin beyanı esastır. Yani özel okul yoktur. Devlet, çocukların eğitimi için deyim yerindeyse bütün olanaklarını seferber etmektedir. Eğitimde fırsat eşitliği böyle başlar. "Çoban Sülü" lakaplı IX. Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel Isparta'nın bir köyünden çıkıp bu ülkeye Başbakan ve Cumhurbaşkanı olabildiyse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin demokratik,laik, adil ve eşitlikçi olmasındandır. Yoksa köyün çobanı ücretsiz Devlet okulu, fırsat eşitliği ve modern eğitim sayesinde mühendislik okuyup Başbakan ve Cumhurbaşkanı olamazdı. Milli eğitimin sac ayaklarıyla oynamak sadece ve sadece kendimize zarar verir. Bizim de gelişmiş ülkeler gibi esasları ve temelleri kolay kolay değişmeyen, bilimsel ve tarihi gelişmeleri takip eden, düşünmeyi ve yorumlamayı öne çıkaran, yap-boz tahtası olmayan ve deneme-yanılma metodu uygulanmayan kalıcı bir milli eğitim sistemimiz olması dileğiyle. Sevgiyle kalın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM