SEVMEK İSTEMEYEN

13.. yüzyılda Papa 9. George: "Kediler şeytandır, onları öldürün!" diye fetva vermişti. Avrupa'daki insanlar da Papanın sözüne inanarak kedileri katledince, bütün sokak ve caddeleri fareler sardı. Farelerden yayılan veba hastalığı sonucunda Avrupa'da tam yirmibeş milyon (25.000.000) insan öldü. Ayrıca Amerikalı seyyah Mark Twain, 1867 yılında İstanbul’a geldiğinde şöyle yazmıştı:“Hayatımda hiç bu kadar mahzun bakışlı ve kalbi kırık sokak köpekleri görmedim.” O kalbi kırıklara dair bir hikâye de ben anlatmak isterim. “Manca” diye okunan İtalyancadaki “mangia” kelimesi “yemek” anlamına gelir ve Galata'daki Venedikliler vasıtasıyla Türk diline “mancacı” diye bir kelime geçmiştir. Osmanlı’da sokak hayvanlarına bakan insan ve vakıflara "mancacı" denirdi. Cami önlerinde hayvanlara özel peksimet dağıtılırdı. Evlerin önünde su ve mama kabı, doğum yapacak havyanlar içinse samandan yataklar bulundurulurdu. Mancacılar sadece sokak hayvanlarını değil, karda-kışta aç kalan yabanî hayvanları beslemek için, kış vakti dağ başına bile yiyecek bırakırlardı. Beşiktaş’ta kuş hastanesi, Üsküdar’da kedi hastanesi, Bursa’daysa Gurabahane-i Laklakan isimli bir leylek sığınma evi kurulmuştu. “Kuş evi” ya da “kuş sarayı” denilen insan yapımı kuş evleriyse mimarlık tarihimizin yüz akıydı. Özellikle 19. yüzyıl sonlarına kadar "Yaratılanı Yaratandan ötürü sevme" anlayışı her daim Osmanlı toplumunun hakim paradigması olmuştur. Osmanlı Devleti, kendi ülkesinde birlikte yaşadığı diğer canlıların bir hukuku olduğunu kabul etmiş ve buna da sonuna kadar riayet etmeyi bilmiştir. Ve gelelim zalimlere. Onlar hep vardılar. Tarih 3 Haziran 1910. (Osmanlı'nın son zamanları) Fransa parfüm, kimya ve sanayide kullanmak için İstanbul'daki köpeklere talip olur ve İstanbul'da 80.000 (seksen bin) köpek toplanır. Fransa'ya göndermek için bakılmaya başlayan köpekler, Fransa'nın anlaşmayı fesh etmesi üzerine Sivri Ada'ya getirilir ve ölüme terk edilir. Açlıktan ölmeye başlayan köpeklerin sesleri Anadolu yakasına kadar ulaşır. Tamamı açlıktan ölen köpeklerin kokuları uzun yıllar adada kalır. Halk arasında Sivri Ada'ya "Hayırsız Ada" denmeye başlanır. Atatürk tüm hayvanları, özellikle atları ve köpekleri çok severdi. Yıllarca yanı başından ayırmadığı ve ölümlerinden sonra derin üzüntü yaşadığı "Alp", "Alber" ve son olarak ta "Foks" isimli köpekleri oldu. Atamız, onları olması gerektiği şekilde, evlatları gibi gördü. Peki, sokak canları konusunda neden vahşi bir yasa çıkartılmak isteniyor derseniz, farklı nedenler öne sürülebiliyor. Sokak köpekleri havlıyormuş... ELBETTE HAVLAYACAK! Köpekler havlayacak, kuşlar ötecek, kediler miyavlayacak, arılar özellikle ilk bahar aylarında ağaçların ve çiçeklerin özütlerini toplayıp bal yapabilmek için dolaşacak ve belki bizi arada mini sokacak, yağmur pencereye vuracak, gök gürleyecek, kar yağacak, yağmur damlayacak, ağaçların başlarını ritmik şekilde hareket ettirmek için de rüzgâr esecek.. Doğanın gerçekliği böyle. Ayrıca 6 Şubat'ı bazı kişiler ne çabuk unuttu? Enkaz altından bir çok insanın kurtarılıp yeniden hayata tutunmasında köpeklerin katkısını hangi vicdan unutabilir? Doğal olmayan, insan kaynaklı gürültüleri kabullenip, doğal seslerden rahatsız olmak insanlık adına çok elem verici, çok acı ve çok düşündürücü. Motorlu taşıtların gürültüsü ve benzin kokusu doğal mı, sağlığa ve doğaya faydalı mı? Ya da gecenin bir vakti, konu komşunun bangır bangır açtığı, veya yoldan geçen araçlardan çıkan, bütün mahallelinin dinlemek zorunda kaldığı müzik(?) sesi çok mu faydalı diye sormak istiyorum. Fabrika bacalarından doğaya salınan, filtre takılmayan ve hiçbir arıtma işlemi yapılmayan kimyasal atıkları solurken, akarsulara ve deniz suyuna karışırken, üstelik bu durum kanser hastalığına davetiye çıkarırken sesiniz çıkmıyor da köpek havlayınca, kedi miyavlayınca mı rahatsız oluyorsunuz? Beton binaların sürekli artmasıyla kentlerin sıcaklıklarının artmasına ne diyorsunuz? Aklı selimle ve vicdani duygularla bir karar verilecekse, bu canlılar kısırlaştırılsın, barınak sayısı artırılsın, hayvanlar aç-susuz bırakılmasın. Modern ülkelerde olduğu gibi rehabilitasyon merkezleri kurulsun. İnsanlara saldıran ırklara da dışarıya çıkartılmak zorundaysa özel çenelikler takılsın ki kimseye zarar vermesinler. Çağ dışı ve insani olmayan hiçbir uygulama kabul edilemez. Uyutmak demek=öldürmek demektir. Doğadaki tüm canlıların yaşam hakkı olduğunu unutmayalım. Sevgiyle kalın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM