Kayıtlar

Eylül, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BEYAZ GECELER

Günlerden 21 Haziran, saat 24:00 ve hava yeni karardı. Ama iki saat sonra, yani 02:00 de hava yeniden aydınlandı. Yattığımız odanın perdeleri oldukça kalın, ışık ve ısı yalıtımı özelliğine sahip. Ancak perdeyi, pencereyi kapatacak şekilde tamamen örtmemişiz ve minicik aralıktan sabahın olduğu sızan ışıklardan anlaşılıyor. Merak ediyorum, saate bakıyorum ve saat 02:00! Sabah olmuş. Ama olsun, uyumam gerek. Saat 08:30 dan itibaren yoğun bir gezi programı var. Bütün gün koşturacağız ve çok hareketli bir gün olacak. İnsan beyni gerçekten çok ilginç. Sabahın ilk ışıklarını gördüğüm için bir türlü uyku tutmuyor. Ama olsun diyorum, saat 08:00 gibi kahvaltıda sadece koyu bir kahve içersem günlük koşturma maratonunu yarısını uyuklamadan atlatabilirim diye kendi kendimle konuşuyorum . O arada uyuyamadığım için eşimin de uykusu kaçtı sanırım. Bana: "Beyaz Gecelere geldik ve uyuyamaman gayet normal!" deyip moral verdi. Perdenin kenarından süzülen o ışık hüzmesini de sıkıca kapatarak bir

REYTİNG

Bazen toplumun bazı değişen değerlerini algılayamıyorum, algılamak ta istemiyorum. Son yıllarda daha önceden toplum olarak onaylamadığımız olay ve davranışlar adeta normalleştirildi, bazı değerlerimizi kaybettik ya da kaybettirildik diye düşünüyorum. Televizyon dizilerinin birçoğu toplum yapısını bozuyor ve yeniden şekillendiriyor. Sanki genç kızlar güzel ve alımlı olurlarsa mutlaka zengin bir eş bulacaklarmış gibi. Yirmili yaşlardaki imkanı olan bazı genç kızlarımız estetik ameliyat olmak için neredeyse birbirleriyle yarış halindeler. Üstelik yeni nesil bizlerden estetik olarak daha da güzeller.Yani kendi kendilerini de beğenmedikleri için yarıştalar ve doğal,masum,gençlikle var olan güzelliklerinin farkında değiller. Oysa kızlarımızın tamamına hayatta karşılaşacağı sorun ve güçlüklerle baş edebilecek kişisel gelişimlerine katkı sunacak eğitimin ve gelişmenin değerini kavratabilmeliyiz. Kızlarımızın her şeyden önce birer birey oldukları vurgu

PENCERE

Kişi kendi kendisiyle barış içinde olmalı. O barışı yapamadığımızda bir şekilde içimizde huzur, sakinlik ya da kendimize güven duygumuz olmaz. Barışmak gerekiyor kendimizle, herşeyden önce kendi varlığımızı kabullenmek durumundayız. Nasıl barışacağız peki? Bütün özelliklerimizin farkında olup fiziki veya ruhsal farklılılıklarımızı, noksanlıklarımızı, iyi yönlerimizi, reddettiğimiz ya da kabul ettiğimiz varlığımızı öncelikle bizim kucaklamamız, yüzleşip kabullenmemiz gerekiyor. Onun dışında herkesi olduğu gibi görüp ailevi gerçekliklerimizle yüzleşip kabul etmek çok önemli. Bunları başardığımızda hayata daha iyi bakma olasılığımızda artar. Bir de çevremizle olan ilişkilerimiz var elbette. Çevre dediğimde, arkadaş ve bir şekilde iletişimde olduğumuz ya da olmak zorunda kaldığımız kişilerden bahsediyorum. İşte onlarla da ailemizle olan ilişkimizdeki gibi kabul etmek gerekiyor. Üçüncü bir grup insan daha var ki, o

BARIŞ ?

Belki bir çoğumuz biliyoruz, Eylül ayı hüzün ayıdır der bazı kişiler ve şairlerin dizelerine yansımıştır Eylül'ün hüznü,ağaçlar sararan yapraklarını yavaş yavaş toprakla buluşturmaya başladıkları için de sonbaharın başlangıcıdır. Sevgiliye sitemdir belki Eylül ayı!.. Ama aynı zamanda Eylül ayının birinci günü de "Dünya Barış Günü" olarak kabul edilmektedir. Dünyaya geldiğinde çok savunmasızdır insan yavrusu. Kendi öz bakımını yapar hale gelmesi ve tam anlamıyla kendi kendine yeterli olması da diğer canlılara göre oldukça uzun bir zaman ve emek ister."İğne ile kuyu kazımak" gibidir insanın yetiştirilmesi. İşte bu canlı, yani insan; karşısındaki bir insanı bir anlık kızgınlık, anlaşmazlık gibi kendince haklı bir nedenle öldürebiliyor(Normal değil elbette). Eğer gruplar arasında çıkan bir anlaşmazlık söz konusuysa ve topluca Devletler arasında birbirlerini yok etmek için mücadeleye başlarlarsa, birden fazla insan da öldürülmüş ise s