BİR YANIMIZ

Edirne'de yaz mevsimini bütün içtenliğimizle karşılarken, "Havalar ne zaman çok ısınacak ya da Kırkpınar Yağlı Güreşleri bütün ihtişamıyla hemen mi başlayacak?" derken Temmuz ayına da kavuşmak an meselesi artık. Kanolalar ve ayçiçekleri(gündöndüler) Trakya'nın sarı kızları olarak narin ince boyunlarını uzatıp salınırken, lavantalar, menekşeler, lâleler, sümbüller, güller, serçeler, kırlangıçlar, leylekler ve karıncalar yaşam enerjimizi arttırırken, diğer yandan hüzün kaplı çorak sokaklar, yüzleri gülmeyen, yorgun bakışlı, birbirini tanımak istemeyen insanlar, Edirne'nin yerlileri tarafından terk edilmiş tarihi binalar, kalabalık pazar yerleri, kendimize ait hissetmediğimiz yaşam alanları ve bizi kaygılandıran hayata dair daha birçok olumsuzluk, umudumuzu kırmaya devam ediyor. Konuşmalarımızla belki çok şey anlatmak istiyoruz ama aynı zamanda tek kelime edemeyecek kadar da yorgun ve kırgınız. Bazen gitmek gerekir kimseyi rahatsız etmeden, kırıp dökmeden, çok fazla yormadan, daha çok bıktırmadan, eğer vaktiyse ardına bile dönüp bakmadan. Bizim ülkemizde ne yazık ki her daim geçerli dize: "Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe " Yeni doğan bir bebeğin umarsız göz yaşlarında görmek masumiyeti ve mucizeyi. Zaman zaman biraz durmak, yağmurda, karda ıslanmaya izin vermek gerek sanırım. Sizce de hayatımıza güzel ve anlamlı şeyler sadece yavaşladığımızda gelmiyor mu? Yani koşturulan bir hayatta çok katlı binalar ve iş yerleri arasında, bol kaoslu, az muhabbetli ve asla yetiştiremeyeceğimizden emin olduğumuz işlerle dolu hayatlarımızda bize durmanın, yavaşlamanın ne demek olduğunu anlatan bir neden çıkmadan yavaşlamayı öğrenmek. Her şeyden önce kendimize vakit ayırmak, o vakti en iyi şekilde kendimiz için kullanabilmek. Kısacası; ön yargısız hayat, olanı olduğu gibi kabul. Çünkü kabul, değişimin ilk adımı. Kabul etmeye başladığımızda bu gerçekle ne yapabilirim diye düşünüp eyleme geçebiliyoruz. Yargının ve yargılamanın çok olduğu zamanlarda sevmeye de, dinlenmeye de vakit kalmıyor. Sevmeyi unutmadan, pek fazla kırmadan dökmeden, güzelin içindeki çirkini, iyinin içindeki kötüyü, doğrunun içindeki yanlışı görmeye çalışırsak işte o zaman karşıtlıklar sentez oluşturmuş olur. Biz hangi tarafı beslersek o taraf güçlenmiş olur. Yani sözün özü; "Dünyayı iyilik ve insanca dokunuşlar kurtaracak. Bir insanı güzel sevmekle başlayacak her şey" anlayışıyla adım atmak, sesimizi değil de kelimelerimizi yükseltmek, belki birgün şarkı söyleyen kuşlar konar diye kalbimizde yemyeşil bir fidan büyütmek. Bir de, bir insanı güzel yapan şeylerin fiziksel özellikleri ve pahalı kıyafetleri değil de, nezaket, empati ve merhamet duyguları olduğunu hiç unutmamak gerek. Sevgiyle kalın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM