İNSAN

1980'li yılların başında TRT'de yayınlanan "Kökler" diye bir dizi film vardı. Kunta Kinte adlı bir Afrikalının ülkesinden zorla kaçırılıp köle olarak Amerika'ya getirilmesiyle yaşadığı zorlukları, ötekileştirmeyi ve ırkçılığı konu alan bir diziydi. Neredeyse bütün bölümlerini biraz içim sızlayarak, biraz da göz yaşları içinde, ama büyük bir merakla her hafta izlerdim çocukluğumda. Kendimce insanların ten renklerinden dolayı neden bu kadar eziyete ve aşağılanmaya maruz kaldıklarını anlamaya çalışıyordum. Oysa zamanla bu ötekileştirmenin bütün dünyada tarih boyunca insanların birbirlerine karşı acımasızca bir güç kurma ve sömürme yöntemi olduğunu öğrenecektim. 10 Aralık "Dünya İnsan Hakları Günü" ve bu gün Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1948 yılında kabul edildi. Çünkü özellikle II. Dünya Savaşının sonunda, bu savaşa katılan Devletler savaş sürecinde özellikle sivil halka yapılan insanlık dışı eziyet, katliam ve davranışlarının yarattığı kötü sonuçların bir daha yaşanmaması ve kölelik anlayışının önüne geçebilmek için böyle bir kararı kabul ettiler. İnsanlar doğarken bazı seçimleri yapamazlar. Örneğin anne-babayı, doğduğu şehir ve ülkeyi, yani milliyetini, dinini, ten rengini ve fiziksel özelliklerini seçemezler. Dahası, dahil olduğumuz ailemiz ve çevremiz bize bu ortak özelliklerimizin insanlar için de en iyi özellikler olduğunu öğrettikleri için biz de doğrunun bize öğretilenler olduğuna inanırız. Diyelim Amerika'da dünyaya gelseydik, en iyi dinin Yahudilik veya Hıristiyanlık inancı olduğu, en iyi dilin de İngilizce olduğu bize öğretilecekti. Bence hiçbirimiz karşımızdaki insanı yeterince anlamak için çaba harcamıyoruz. Aslında insan daha anne karnındayken birtakım haklara sahip olmaya başlar. Cenin halindeyken ve daha sonrasındaki en büyük hak, yaşam hakkıdır. Yaşamak nedir? Yemek, üremek ve ölmek mi? Bütün insanların yaşam hakkı var. Ama yaşamayı insanca yaşamak olarak netleştirmek durumundayız. Yani insan, yaşadığı ülkede bulunan bütün insanlarla eşit haklara sahip olmalıdır. Bütün insanlar nasıl yaşam hakkına sahiplerse, diğer insanların da yaşamalarına ve birey olarak aynı haklardan yararlanmalarına saygı gösterip, engel olmamak durumundadır. Biliyorsunuz, dünya tarihinde yerleşik yaşamın getirdiği en büyük çıkmazlardan biri de insanların birbirlerini sömürmeleri veya köleleştirmeleridir. Yerleşik yaşam güç sahipleri diğer insanlar üzerinde sömürü kurallarını uygulamaya başlamış, böylece güçsüz ya da daha az güçlü olanlar birbirleri tarafından silsile yöntemiyle sömürülmüş veya köleleştirilmiştir. Bu ifade ettiğim olay, tarihsel süreç içerisinde farklı şekillerde kendisini göstermiştir. Binlerce yıl bazı insanlar bir eşya gibi alınıp satılmıştır. Ayrıca bazı insanlar ten renklerinden, dini inançları ya da cinsiyetlerinden dolayı aşağılanıp küçümsenmiş, hatta insan olarak dahi kabul edilmemiştir. Peki, ne zaman insan oluruz? Aynı fikirde, etnik kökende, inançta olmamak düşmanlık zannedilmediği zaman! Bizler birbirimizin düşmanı değiliz. Bu dünya hepimize yeter. Sevgi ve sağlıkla kalın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM