DERSAADET APARTMANI

En büyük bilinmezlik, belki de bilinirlik, herşeyin mutlaka değişecek olması. Oysa bazen bazı şeylerin asla değişmeğeceğini düşünüyoruz yada inanıyoruz. Neden? Çünkü bizim için bir şeyler ifade ediyor. O nedenle de değişme olasılığını dahi zihnimizin bir köşesinden geçiremiyoruz. Düşünün, anılarınızın çokça olduğu, çocukluğunuzu geçirdiğiniz bir ev. Bu evden mesafe olarak çok uzakta olsanız da sizin için değerli. O anıları o evde yaşatmaya çalışan bir de babanız varsa, çok daha özel olduğunu düşünürsünüz. Sonra mı? Sonrası bir iş kamyonu ters yöne giriyor ve geri geri gidiyor. Babanız da doğru yönde otomobilini kullandığı için, kamyonun yarattığı dehşetten kendini kurtaramayıp can veriyor. Siz bu haberle sarsılırken ve aynı zamanda bir sürü formaliteyle uğraşırken, bir de kentsel dönüşümden daha fazla pay almak isteyen bir müteahhitin psikolojik baskısına ve ayak oyunlarına maruz kalıyorsunuz. Edirne Sinema İzleyici Topluluğu'nun 23 Ocakta düzenlediği gecede "Dersaadet Apartmanı" diye bir film izledik. Bu film, oldukça gerçekçi bir anlayışla çekilmiş. "Dersaadet Apartmanı filmi, tarihini ve benliğini korumaya çalışan bir bilim insanının yıkım kültürüne karşı duruşunun hikayesidir. Gazete haberlerinde benzeri olayları okumuşluğumuz mutlaka vardır. Babasına çarpan adam serbest bırakılıyor. Karşı taraf bir de kan parası teklif ediyor. Neye göre kan parası veriyorlar, gerçekten anlamıyorum. Kan parası verilince ölen kişi geri gelebiliyor mu? Yakınlarının acısı pat diye sona mı eriyor? Hem o para nasıl içinize sinerek harcanır,harcanabilr mi? Vicdanınız buna müsade eder mi? Keşke bütün müteahitler gerçekten yıkılmak üzere olan evleri dönüştürmek için mücadele etse. Sorun çok ciddi aslında. Çünkü vicdani değerlerini kaybeden kişiye insan demek mümkün değil. Vicdanını kaybeden kişiden de ahlaklı davranışlar beklenemez. Ülkemizde ahlak dersi, adına uygun şekilde anlatılmalı. Din dersi ile birleştirilmeden verilmeli. Sonra herkes ahlak dersi bu mu diye sormuyor, din bu mu diye soruyor. Algımız farklı oluyor. Vicdanımızı her zaman iyi şeylerle beslemek durumundayız. Vicdanımızı doğru ve iyi duygularla beslediğimizde, ahlak anlayışımız da buna bağlı olarak değişip iyileşecektir. Çocuklarımızı çok iyi okullarda okutabiliriz. Hatta iyi birer meslekleri de olabilir. Ama vicdanlı değillerse, iyi bir doktor kasaba, iyi bir inşaat mühendisi katile dönüşebilir. Gözümüzü her şeye sahip olma hırsı bürüdükçe ahlak ta bir kenera bırakılıyor. En büyük noksanımız, ahlaklı ve idealist insanların yeterli olmayışı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM