Kayıtlar

Mart, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

YÜKSEL HANIM

Sanırım saat gece 12:00, sosyal medyadan bir mesaj geldiğini gördüm. Mesaja baktım, Atatürk Mahallesi Muhtar adayı Yüksel Suçin seçim çalışmalarında yaptıklarını ve seçimi kazandığı taktirde yapacaklarını benimle paylaşmak istediğini yazmış. O arada hemen belirtmek isterim ki, ben başka bir mahalle olan Şükrüpaşa Mahallesinde ikamet ediyorum. Kadınların siyasette yer almasını ve ülke yönetimininin özellikle idari kısmında kadınların var olması gerektiğine canı gönülden inanan biri olduğum için bu görüşmeyi seve seve kabul ettim. Edirnemizde bu yıl yapılacak yerel seçimlerde muhtar adayı kadınların sayısı da oldukça iyi durumda. Belediye Başkanı adaylarımızdan da kadın aday sayısının yoğunluğunu alkışlamak istiyorum. Ülkemize özellikle de Edirnemize yakışan bir tablonun varlığı gerçekten şapka çıkarılacak bir durum. Kadınlarımızın yönetimde söz sahibi olması, siyaset dilini daha naif ve seviyeli bir hale getiriyor. Yüksel Hanım'ın mahalle yönetiminde yer alac

HER ŞEY ÇOK FARKLI

Bir çoğunuz Küba'nın adını duymuştur eminim. Küba, orta Amerika kıtasında yer alan, tropikal iklime sahip, Atlas Okyanusu'na kıyısı bulunan bir ada ülkesi. Küba'nın siyasi rejiminden söz etmeyeceğim, ya da genel olarak yoksulluğunun üzerinde durmayı veya kanser hastalığının tedavisinde yarattığı mücizeyi de uzun uzun anlatmayı düşünmüyorum. Küba'da yaşadığım ya da tanık olduğum, onlara göre rutin, bize göreyse inanması biraz zor diye ifade edebileceğim bazı şeyleri paylaşmak istiyorum. Gece saat 23:00 civarı. O günkü gezimizi tamamlayıp otelimize doğru tur otobüsümüzle yol alıyoruz. Ön koltuklardan birinde oturuyorum. Havanın karanlığına rağmen otobüsümüzün farlarının aydınlattığı yolu izliyorum. Derken bir köyün yakınlarından geçiyoruz ve o saatte 10 -11 yaşlarında iki kız çocuğu o yolda yürüyorlar. O saatte iki çocuğun biraz ıssız sayılabilecek bir yolda yürüdüklerini gören ben, panik halde elimde olmadan mini bir çığlık atarak yan ta

HAK EDİYOR MUYUZ ?

Bizi nasıl inandıracaksınız baharın geldiğine? Bitkiler, ağaçlar çiçek açınca mı bahar geldi diyeceksiniz? Ya da "Yaren Leylek" Adem Amcasına Bursa'da kavuşunca mı? Ne zaman bahar gelir de biz o baharı yüreğimizin en derinlerinde görüp, hissederiz? Yine bahar geldi mi diyeceksiniz, sadece gördüklerinizle. Bahar, ancak sevdiklerinizle birlikte diz boyuna gelmiş papatyalar içinde yürüdüğünüzde, elini tutabileceğiniz güvenli bir insana rastladığınızda, gerektiğinde toprağı birlikte eşeleyip minik bir çiçeği toprakla buluşturduğunuzda gelir. Çok mu duygusal yazdım diyeceksiniz? Keşke hayat bütün insanlara karşı eşit ve adil olsa. Keşke güzel hayallerimiz hayat boyu bizi takip edip hiç yormasa. Olmuyor işte. Hayatın gerçekliği hayallerimize gem vuruyor. Biz ne kadar ısrarla istesek te, hayat bizi bazen bizim ümit ettiğimiz gibi görmüyor. Küsmek te olmuyor bu hayata. Çünkü hayat çok acımaz oluyor ve zaten

GELECEK

Gelecek ne demek, hiç düşündünüz mü? Farkındayım, bu yazımı okumaya başladığınızda belki de bu kadar basit bir sözcüğü bilmeyecek ne var diye düşünebilirsiniz. Haklısınız, sonuçta yarın da bir gelecek. Hatta bir saniye sonrasını da aynı sözcüğün içine dahil edebiliriz. Bunun dışında, insanlar biraz daha uzak zamanın biraz daha ilerisinin de gelecek olduğunu bilir ve kendi hayatı ya da birlikte yaşadıkları kişiler için uzun süreli planlar yapar. Bu planların gerçekleşmesi için bir takım uygulamaları hayata aktarır. Mesala çocuğunuz varsa ileriye dönük onunla ilgili planlarınız da vardır elbette. Neler hayal edersiniz? Derslerinde başarılı olsun, iyi bir mesleği olsun, mutlu bir yuvası olsun istemez misiniz? Peki, kaçımız çocuklarımızla ilgili çok daha farklı gelecek hayalleri kurduk? Kaçımız sel felaketlerinin, salgın hastalıkların, içme suyu ve gıda sıkıntısının, savaşların olmadığı bir dünyada yaşaması için hayal kurup,

UMUT 2024

İnsan gerçekten çok ilginç, çok güçlü ve bir o kadar da güçsüz bir canlı. Güçlü insanlar; umut etmekten, olumsuz olayları iyiye çevirmeye çalışmaktan asla vazgeçmeyen mücadeleci kişilerdir. Böyle insanların mücadele etmek için inançlı yürekleri ve kendilerine güvenleri vardır. Bu insanlar hayat boyu hep güçlüklerle karşılaşan, ancak pes etmeyi akıllarına dahi getirmeyenlerdir. Umut etmek, aynı zamanda kendinize inanmakla eş değerdir. Kendinize inancınızı kaybettiğinizde bir şeyleri de umut etmeniz neredeyse mümkün değildir. Bir söz okudum: "Sana en çok şey öğreten, hissetmeyi hak etmediğin acıdır." Ne kadar doğru sizce? Kim, hangi acıyı, ne kadar hak ediyor? Bu hak edişin kriteri nedir mesela? Sen birini gidip öldürürsen bu eylemin karşılığında yakalandığın takdirde bir ceza alma olasılığın çok fazladır. Ancak hayat bu kadar eşit ve adil mi davranıyor insanlara? Hiç sanmıyorum. Özellikle bizim ülkemizde yaşıyorsanız bu olasılık ol