GELECEK

Gelecek ne demek, hiç düşündünüz mü? Farkındayım, bu yazımı okumaya başladığınızda belki de bu kadar basit bir sözcüğü bilmeyecek ne var diye düşünebilirsiniz. Haklısınız, sonuçta yarın da bir gelecek. Hatta bir saniye sonrasını da aynı sözcüğün içine dahil edebiliriz. Bunun dışında, insanlar biraz daha uzak zamanın biraz daha ilerisinin de gelecek olduğunu bilir ve kendi hayatı ya da birlikte yaşadıkları kişiler için uzun süreli planlar yapar. Bu planların gerçekleşmesi için bir takım uygulamaları hayata aktarır. Mesala çocuğunuz varsa ileriye dönük onunla ilgili planlarınız da vardır elbette. Neler hayal edersiniz? Derslerinde başarılı olsun, iyi bir mesleği olsun, mutlu bir yuvası olsun istemez misiniz? Peki, kaçımız çocuklarımızla ilgili çok daha farklı gelecek hayalleri kurduk? Kaçımız sel felaketlerinin, salgın hastalıkların, içme suyu ve gıda sıkıntısının, savaşların olmadığı bir dünyada yaşaması için hayal kurup, bu amaçla mücadele ettik? Oysa çocuklarımız bizim her şeyimiz ve geleceğimiz değil mi? Gelecekte de çocuklarımız meyve sebze yiyecek, hava solumaya devam edecek. Geçen gün bir çocuğun çilek, muz ve diğer meyvelerin markette üretildiğine inandığını televizyonda izleyince, tuhaf hissettim. Çocuklara neden bir zamanlar Köy Enstitülerinde olduğu gibi uygulamalı eğitimle ufuklarını genişletip, hayatın asıl gerçeklerini öğrenmelerini sağlamıyoruz? Özellikle şehirlerde büyüyen kaç çocuk çileği dalından kopartarak yedi? Uygunluğu olan her alanda tarımsal üretimi yaygınlaştırıp çocuklarımızın gerçekçi hayaller kurmalarına yardım etmek ve üretimin ne kadar kıymetli olduğunu yaşatarak öğretmek zorundayız. Böyle yaparsak sütün ineklerden elde edildiğini, yumartanın tavuklar tarafından üretildiğini uygulayarak öğrendiklerinde, atmosferin ve yeryüzünün ısısını artıran çok katlı beton binaların ne kadar gereksiz olduklarının farkına varacaklar. Yani tarım ve hayvancılıkta yeniden kendi kendine yeten ülkeler ligine terfi ettiğimizde, nükleer santraller yerine doğayı tercih eden ve geleceğinden endişe etmeyen bir ülke yaratmış olacağız. Doğayı para kazanma hırsıyla acımasızca tahrip etmeye devam edersek, çocuklarımıza yakın zamanda sağlıklı yiyecek de yediremeyeceğiz. İnşaat demirinden daha kıymetli olan şey, çocukların doğayla uyumlu olarak et, süt, meyve sebze tüketmeleri, yani doymaları, yaşamalarıdır. Hiç kimse çocuğuna beton harcı yediremez ya da ihtiyacı olan sütü nükleer santrallerden elde edemez. Hangimiz ekmeğine zeytin ezmesi veya reçel yerine petrol sürüp tüketebilir? Geleceği iyi ve doğru inşa edebilmek için tarımsal üretimde çok iyi olmak zorundayız. Üretmeden, sadece tüketime dayalı hazır hayatı bizden sonraki nesillere empoze etmeye devam edersek, denizlerde huzurla yüzmek yerine denizin taşkınlığından, büyük dalgaların hışmından boğulmamız işten bile olmayacak. Pet şişeleri değil, sağlıklı yiyecek yemek için doğal dengeyi korumak zorundayız. Doğayı böyle acımasızca yok etmeye devam ettiğimizde değerli madenşerin zehirli artık sularında yok olacağız. Doğal dengeyi düşünmeden, sadece kazanma odaklı hedeflerle dünyanın dengesini bozmanın bedelini sadece yoksullar değil sonunda bütün ülkeler ödeyecek. Geriye dönüşü mümkün olmayan noktaya ulaşmadan, yani çok geç olmadan gerçekçi, özellikle doğal dengeyi gözetecek, doğayı mahvetmekten vazgeçecek proje ve polikalar üretmek zorundayız. Eko sistem tamamen yok olmadan, daha çok kazanç için doğayı katletmemeliyiz. Doğayı tamamen yok ettiğimizde geleceğimiz de, hayallerimiz de olmayacak. Çocuklarımız da yiyecek yetiştirmek için temiz toprak ve temiz su da bulamayacak. Çocuklarımızın, çocuklarımızın çocuklarının hayallerini ve yaşam haklarını ellerinden almayalım. Onlar her şeyin en güzelini hak ediyorlar. Sevgiyle ve doğayla kalın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM