BALIK

Garip bir sistemin içinde çarkın dişlilerinin unufak ettiği parçalarız. Belki de bir çoğumuz bizi param parça ettiğinin de farkında değiliz. Öyle ki, hep tüketmek özendiriliyor ya da kolay yoldan nasıl para kazanılır anlayışı empoze ediliyor. Alın teriyle üretmek ve emeğinizle yaşamak, paylaşımcı olup fazla olanı diğer insanlarla paylaşmanın erdemi bize unutturuluyor. Hep daha çok kazanmanın gerekli olduğuna inandırılıyoruz. Bu durum bir sorun aslında. Bu sorun sadece ülkemizin sorunu değil, dünyanın sorunu maalesef. Daha çok elbisemizin, daha çok ayakkabımızın olması doğruymuş gibi öğretiliyor. Mevcut dünya konjonktürü bunu emrediyor çünkü. Doğru bildiğimiz yanlışlarımız bunlar. Neden düzinelerce ayakkabımız olmalı, neden onlarca yada yüzlerce giysimiz olmak zorunda? Gerçekten o kadar çok ihtiyacımız var mı diye düşünürken, mini bir anektod paylaşmak istiyorum burada. Bir Meksika sahil kasabasına yolu düşen Amerikalı bir iş adamı, kıyıya yanaşan kayıktaki balıkçıyla konuşur. Kayığın içinde, henüz tutulmuş birkaç ton balığı bulunmaktadır. Amerikalı iş adamı balıkların iriliğinden dolayı balıkçıyı över ve bu birkaç balığı ne kadar zamanda yakaladığını sorar. Balıkçı: "Fazla sürmedi senyör." der. Amerikalı hayretle sorar: "Öyleyse neden daha fazla denizde kalıp da daha çok balık tutmadın?" "Bu kadarı bu günlük aileme yeter." "Peki" der Amerikalı iş adamı. "Geri kalan zamanın nasıl dolduruyorsun?" "Sabahları geç kalkıyorum. Sonra birkaç balık tutuyorum. Daha sonra çocuklarla oynuyorum. Öğleden sonra eşimle biraz şekerleme yapıyorum. Akşamları da kasabaya iniyorum, amigolarla bir şeyler yiyip içip gitar çalıyoruz. Böylece hayatı dolu dolu yaşıyoruz senyör." Amerikalı iş adamı bu hayatı son derece sevimsiz bulur. "Ben Harvard mezunuyum, sana yardımım dokunabilir." der. "Her şeyden önce, daha fazla balık tutmalısın." Balıkçı hayretle sorar: "Niçin senyör?" "Artan balıkları satar, daha çok kazanırsın." "Sonra senyör?" "Zamanla kendine daha büyük bir tekne alırsın." "Sonra senyör?" "Daha büyük tekneyle daha çok balık tutar, daha çok kazanırsın." "Sonra senyör?" "Daha başka tekneler alır, bir filo kurarsın." "Sonra senyör?" "Sonra balıkları işlemek için kendi konserve tesislerini kurarsın. Böylece kârın önemli bir kısmını başkalarına kaptırmamış olursun." "Sonra senyör?" "Tabii, bütün bu işleri böyle küçük bir sahil kasabasında yürütemezsin. Bu arada Los Angeles veya New York gibi büyük bir dünya kentine taşınmış olursun." "Sonra senyör?" "Yeteri kadar büyüyünce halka açılır, hisse senetlerini satarsın. Büyük zengin olursun. Milyonlarca doların olur." "Sonra senyör?" "Bu kadar paran olduktan sonra çalışmana gerek kalmaz. Emekliye ayrılır, bir sahil kasabasında kafanı dinlersin. Sabah geç saatlere kadar uyursun. Biraz balık tutar, çocuklarla oynar, öğlenleri de şekerleme yaparsın. Akşamları ise amigolarınla bir şeyler yiyip içer, gitar çalarsın." "Ben bunları yapıyorum zaten senyör!" Tok gözlü olmak, yeterli olacak kadar üretmek ve tüketmek gerekiyor diye düşünüyorum. Böylece doğayı yok etmemiş, ekolojik dengeyi korumuş ve bizden sonrakilerin yaşam haklarını ellerinden almamış oluruz. Sevgiyle kalın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM