CEM

Ne zaman dini bir mabede girsem ayrı bir ruh haline bürünürüm. Öncelikle bulunduğum yerin ruhunu hissetmeye çalıştığım için sessiz olmaya ve oradaki ruhani havayı içime çekmeye çalışır, adeta parmak uçlarımla adımlamaya çalışırım herhangi bir gürültüye sebep olmamak adına. Telefonumu da sessize alırım, kimse beni bulunduğum ortamın dışına çıkartmasın, sadece o mabedin ve dinin ruhunu hissedebileyim diye. Aynı özeni gezdiğim şehirlerdeki gittiğim camiilerde ve yurt dışında gezdiğim ülkelerdeki kilise ile sinagoglarda da göstermeye azami gayret gösteririm. Dini yapıların bende yarattığı ruh halini, gizemini, huzurunu ve sessizliğini küçük yaşlardan beri hep hissettim. Rusya'da St Petersburg ortadoks kilisesinde, Edirne Selimiye camiinde ve Konya'da Hz. Mevlana'nın ebedi istirahatgahına girdiğimde de aynı şekilde, bu dünyadan bir an için de olsa uzaklaştığımı hissettim. Çünkü "Yaradılanı Yaradandan ötürü seviyoruz." Neredeyse bütün dini anlayış ve inançlar insan sevgisini, barışı ve kardeşliği temel alır. Evet, bir çok şehir ve ülke gezdim. Gittiğim yerlerdeki dini yapıları da ziyaret etmeyi ihmal etmedim. Ama bugüne kadar hiçbir cemevine gitmediğimi, bir arkadaşım beni arayıp, yarın yapılacak olan aşure günü için cemevine davet edince fark ettim. (20/07/2024 cumartesi) Davete icabet etmek gerekir diye düşündüğüm için, o güne ait bir kaç programımı erteledim ve eşimle birlikte Muharrem ayının olmazsa olmazı aşure günü için Edirne cemevine gittik. Edirne Cemevi 2012 yılında açılmasına rağmen biz ilk kez gitmiş olduk. Cemevinin içinde ibadethane, kurban kesim yeri, kütüphane ve mutfaktan oluşan bir yapı kompleksi söz konusuydu. Cemevinde yapılan duaya katıldık. Dua yapılan salona, tıpkı camilerde olduğu gibi ayakkabılarımızı çıkarıp öyle geçtik. İçeride duvarların önlerine ince sedirler yapılmış gelenlerin oturması için. Ayrıca yerler halıyla döşenmiş ve sedirlere sığmayan cemaatin oturması için de minderler konmuştu. "Yas'ı Matem Orucunun" bitmesi adına bazen saz eşliğinde, bazen de sadece sözle dualar okundu. Dualar okunurken iştirak eden cemaat başlarını öne eğdi dualar kabul olsun diye. (Yüce Yaradanın önünde eğilmek.) Tıpkı camilerde yapılan dualardaki gibi Hz Muhammed'in adı sık sık ifade edildi ve hemen akabinde Hz Ali'ye de dualardan pay gönderildi. On iki İmamın Kerbela'da susuz bırakılarak şehit edilmesi ve bu şehitlerin yüzü hürmetine birliğimizin ve huzurumuzun daim olması için dua edildi. Başta Hz. Muhammed olmak üzere yüz yirmi dört bin peygambere de dualar ve rahmet gönderdiler. Ayrıca Cumhuriyetimizin kurucusu büyük komutan Mustafa Kemal Atatürk'e de dua ettiler. Bütün dua ve seramoniler boyunca kadınlar ve erkekler bir arada, büyük bir huşu içinde ve inançla "Dede"yi dinleyerek, gerektiğinde eşlik ettiler. Konuşmalarda cemaate "Canlar" diye hitap ediliyordu. Bunun sebebi de kadın erkek ayırımı yapmamak. Yani insanlar arasında cinsiyet ayrımını onaylamıyorlar. Dualar esnasında, Kerbela Olayındaki bazı acılar çeşitli ritüellerle tedavi edilmeye ve canlandırılmaya çalışıldı. En can alıcısı da sakaların cemaatin elindeki bardaklara su doldurarak susuzluklarının giderilmesiydi. Çünkü Kerbela şehitleri ölümlerinden önce Emeviler tarafından susuz bırakılmışlardı. Ayrıca on iki gün boyunca tuttukları oruç esnasında bu konuda hiçbir televizyon kanalında ürün satışına yönelik reklam yayınlanmadı. Oruç tutanlar tutmayanları kınamadı, yargılamadı, her hangi bir yerde oruçlu değilsin diye de kimse kimseye sataşıp kavga çıkarmadı. Demem odur ki, ibadetin en makbulü reklam yapmadan, insanları yargılayıp suçlamadan, sessiz sedasız ve kalben yapılanıdır. Bu ülkeyi tüm bileşenleriyle birlikte sevelim. Sağlıkla kalın...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜKSEL HANIM

NİYE?

ÖZLEDİM